17 Aralık 2011 Cumartesi

Parantezime sığmıyor hiçbir tanım..

Önce beden-ceset arasındaki bağı çözme uğraşından vazgeçmek gerekiyor yetinemediğimde.
Bir el yordamı mesafeden tanıyınca hele ederimi. 
Önce deyip geçmiş yükünü kamyonlara yüklemeli en yakın zamanda.
Ve uçurumlar,
 uçurtma tepeleri, 
rüzgar etkisinde bir marş, 
ezbere yaşamak, 
çok yaşayıpta yorulmuş gibi 
ka-la-kal-mak, 
ya-şa-ya-ma-mak, 
mastar eklerinden kurtulmak, 
çoğuldan tekile giden yolda üstüste aynı rüyadan uyanmak. 
Sevmek. -Olabildiğince. 
Yaklaşmak ve kimi zaman kapılardan dönmek. 
Bulmak. Evet en önemlisi bu galiba. 
Sözlerin güvenle olan ilişkisinden oluşacak parabolde dinlenmek. 
Hamak, teras ve balkon sefaları. 
Başka şehirler görmek, 
başka kadınları sevmek. 
Başkadan kasıt, alışmışlıktan ibaret. 

Dehlize tölerans gerekmezdi elbet bunca gerçek arasında. 

Ama az bir gerçek kalmıştır herkesin genzinde, yine de gerçek asla yaşamı bitirecek bir etki yaratamıyor. 
Peki ya tezatları hepsinin. 
Uçurumun tezatıda olur mu deme hemen kendine. 
Oldurmak. Olmak. Hamlaşmak ardından. 
Tanımlar vermeden, anlatabilmek bir gece kalkıp şehri turlarken. 
Sokaklara seslenmek, içini duymadan. 
Hem benim içim inimdi. Kime ne bundan. Diyebilmek (içinden). 


İlk parantez hiçbir zaman yetmez anlatılacak olana,peki ya anlatacak olan mı önemliydi anlatılan mı? 
Sözler askıda kalıyor, tutunamıyor ve aldatıcı. Aldanmak. Boylu boyunca herkese, her şeye. 
Şeyler'e kızgınım. Silvia veya Perec bir yerlerden kalkıp gelebilecek dermanı bulabilir mi, sanmıyorum. 
İşte kendi cevaplarını ininde yaratan bir göçebe. 
İnanmazsan, inanmazsın. 
İnan bütün bunları oğuzcuğumdan duydum. 
Öyle ekip ruhuyla çıkacak bir şey değildi zaten. 
İn dediğine kaç kişi sığabilirdik ki. 
İçim inimdi benim, bunu söylemiş olmalıyım. Tekrarından usanmadan. 
Tekrarından usansaydım gecenin hüzün bassın diye, 
yorganlara yalnızlığımı yüklemeyip sırt çantaları, 
boyum kadar kitaplar, 
sözüm kadar gözüm olurdu. 
Oldurmak bir daha. Çok kilo aldım, çok yaşadım, oysa inceydim. 
Uzun bakıp kısa görmek. 
Göz çukurlarına şaşırmak. 
Ölünün göz çukurları. 
Doldurmak. Mezarları sevdim. 
Şehirleri de. 

Ben, pazar, bir şehir turu. ("Zaman her şeyi değiştirir. Bu bir sanrı. Başlayan biter mi? Bu da bir soru. Düz bir mantık, zamanın düz olduğuna inanıp düz yollarda gider. Benim hasadımsa anayoldan uzakta bulduğum anılar. Ki onlar da zamanın süzgecinden geçip çoğaldılar. Güzelleştiler. Zaman çoğalttı onları. Çokum şimdi, zenginim. Anayoldan uzakta define buldum. Ama definem düz yollarda geçmiyor.İçime attım hepsini, anlatmadım. Paralı şehir turu görmediğini keşfettirir mi? Yan bahçedeki kedi bilir bütün sokakları ya da havadaki kuş kendince tanımlamıştır şehri. Paranın özelliği görüneni almasıdır. Görünenin içi paraya kapalı, görene açıktır.") 



Eski açık tribünü 3lü çekti, ben parantezi kapattım. Gürültülü ortamlardan uzak dur, beynin kaldırmıyor diyor oğuzcuğum, galiba haklı.

Sığmak, paranteze belki ama inime illaki..

13 Aralık 2011 Salı

Yüzünü ararken...

Gözlerini bulduğum Antep fıstıklı dondurma çubuğuyla yatıyorum hala.
gözlerini yaslarsan yüzüme biliyorum: özlem sabahı görmez.

Tarif ve tarih iç içe geçmişken yaşayan yüzün var senin.
geldiğim kaynağı reddettin diye babana ödünç verdiğin.
tâ ki origami öğrenene kadar. boşuna dedim, aldırmadın.
ben de seninleydim orada, ama neden öğrenemedim?
o kışı hatırlarsın, işsizdik ama paralı.
çektiğimiz resimler vardı. manzara resimleri.
yüzünü arardım arka fonda, sen kelebekler yapardın kağıttan.
sesi düşerdi yüzünün, arardım.
aramak kaybetmekten gelir derdin.
kayıp bir adrese taşınmam ürkütmesin seni dediğinde
biliyordum: bacaklarını öpmedim hiç –belki yüzünü de öpmemişimdir—

Aslında iddialı bir jenerikti yüzün.
hani, ülkemiz tarihini orada taşırdın desem yeridir.
baktığımda en çok akdeniz vardı orada.yazları sıcak ve kurak, kışları
ılık ve yağışlı.
bunu hatırlamayı hep beceriyorum: mevsimleri vardı ülkenin.
neden bilmem ama bakmadan da görüyorum şehir renklerine boyandığını.
boyanıp çıplak cesetler kadar uzun uzadıya kayboldun ya;

ben o halde zırhımı kuşanayım
ve Cesar' dan ödünç aldığım cesareti iade edip
cesaretimi biraz keskin ve azimli yamamalıyım
ki cesaretim yelkendir bu vakit
rüzgarlar arar ve şişer boylu boyunca
uzun yolculuklar hedeftir ve limanlar olmalıdır, korunaklı, sıcak
bir yaz ateşiyle coşkulu denizler aşılır. Belki senin İtalya'n, benim İrlanda'm aynı yerdir
haritaları sevmeye başladım
Genoa' yı gördüm dün. Baktım. Sonra Genoa' da bir kadın vardır
evet, vardır dedim
ama Dublin'den sesim ulaşmaz diye korktum
baktım ama
o sıcak yüzlü kadına, dondurma dirayetli gözlerimle. erimediler, korkmadım
dön.

yokluğuna bir varlık cümlesi eklemek istedim tam şimdi
elime alıp diyorum, evet elime alıp düşüncemi
nedense her gün pazar
otogarlar geliyor aklıma
karşılananlar ne mutlu
valizler ne ağır
taşınırken yorgun, ulaşınca dingin
ve değerken et ete, düşüncenin varlığı ürkütücü
silip atmalı aklı şimdi.. bahşetmek biraz da kurda, böceğe
onlar av oldular
ben düşüncelerinden sıyrılan aklı tok bir tırnak mermisi
ellerimin ucundayım
hızım ve ivmem kayıp
düşüyorum yola
çileli
ama bitmez ki yol
çatal çatal gözlerim
kan öksürmüş benden önce geçen
geçmiş yine de
cesedi yok
bu kanıtı benim de geçeceğimin
toza bile sorup duruyorum kaç gündür
ne olmadan olmaz diye
cevabı yok
benim düşüm cevaplar biriktirmek artık
sen desem yeridir
evet yeri ve zamanı olmaz ki böyle şeylerin
sadece sen işte
hem ben sen demeyi hep sevdim
babam ölmeden demiş miydim?
ama geldiğinde dedim ona
sen, baba, gününe geç kaldın
artık olamazsın ki
olmadı zaten
olmazdı.sen olmadan
ki (ben bu ki yi çok seviyorum)
içinde ne var bilmem ki
ama dönsen
kadırgalar denize salmış kendini
üstünde leventler oyun halaylarına tutulmuş
bir tek ben seçiyorum onları, öyle bir göz ki bu
Genoa' da ki kadını görmüş gözler
ta Dublin' de.
ta denizin üzerinden geçmiş kanadı
seyrelmiş aklı
düşmüş yangına
yangın ki öyle içten içe
iç çekiş dediğim bu galiba
aslında Galip ağa diye biri vardı
ama sanırım sonradan ölmüş olsa gerek
kimse adını anmadı köy kahvesinde
çaylar, hele Ahmet ağabeyin çayları nedense başı gibi açıktı
kel bir çay içtik
ben galip ağayı aradım
demirciydi kendisi
hani şu elinde balyozla demire can verenlerden
ateşi de vardır kesin
sigaram da var
yakarız birer tane
fazla konuşmayız
bir kel çay da onunla içeriz
bu sefer kim yaparsa yapsın
hem ben demire can verdi diye aramıyorum Galip ağayı
sigara bu sigara
böreklerin en haylazı
ciğerlerin pedalında atan zincir
göğsüm tütün koktu
yangındayım
gel.