28 Eylül 2011 Çarşamba

Rua * Katil Duası

Koca koridoru ve alfabenin yarısını güvenle geçen katil
Kiliseden aldığı görevi yerine getirmeye can atarken
Yanlışlıkla kimono giydirdiği tanrısı
Elden düşme bir kaderle çıkagelecek
Önce ölümü hazırlayan kare asla gelecek
Ardından umutlanmadan evlat edindiği full rua
Dizginlerini koparan bir kral sponsoru olacak restleşmenin
Kartlarla ölüm çok estetik görünecek..


Görkemli emirlere riayete hazırlanırken katil duası
Avuçları kan çanağı olmuş tanrıların
Gözleri elmas diyarından bozma savaş meydanı
Bakışını kaldıran can suyunun kuvvetiyle dehşete kapılan katil
Kiraya tapan yer yurt sahiplerine eşkâlini bırakırken
Güneş tanrısına inanmamış yanık tenli Mecusiler geçecek yanlarından
Dudaklarında cehennem marşı: ateşe düş, sakın suya düşme!
Yanma töreninde kare aslar düşecek suya,
Bütün tanrılar ellerinde full rua
Soyunacak ateşe alfabenin kalan harfleriyle...

-köledoyuran

23 Eylül 2011 Cuma

Sen ve başkaları

Bir sen yürürsün sokakta, yürürken;


Oturursun koltuğa, oturunca.

Su, bir senin bardağında en çok su.

Bir senin kolların bileziklidir .

Bir senin ağzın dudaklı ve sıcak.

Bir sen memelisin, ince bellisin



Başkaları gitmiş olur, gidince;

Bir sen yakınsın, uzakta kalınca



O.Rıfat

20 Eylül 2011 Salı

Saydam bir şehir tadında...

Saydam bir şehir tadında


kafası batı, yüreği doğu olan aziz boşluğum



kafam dik yürümeyeli ne çok olmuş

bu sarhoşluk ve ızdırap verici şehrin akşam serinliğine rağmen

kamuflaj etkisi yaratamıyor kırılan hevesin.

kovboyun ata bindiği o sahneden esinlenip esen rüzgara sığınırken

hangi marştı ilklerimi değiştiren ve iliklerimi donuk hayal etmeyi unutma diye

hoyratlığımı alan

kasabın hesap kabiliyeti ve deniz görmüş kaptan hikayeleri

üçbin fitte ağır gelen paraşütten sıyrılan kurtuluş birlikleri

biraz sabır sonra isyan tadı

ve bırakın mukayese etmeyi bıyıklarımın yokluğunu saçlarımın aklığıyla

bütün kapılar açık,şehirler tenha

bir incelik şişman olan aklına

su ise yolum, bütün geçişler saydam

bırak hendek atlatmayı sevdaya

iki dirhem bir çekirdekti araba sevdası

grinin akıl karşılığında takasına ortam hazırlayan

kabare birlikleri, şehir istilası ve dil kursu

ortada bir yanlışlık var

gayet yalın, gayet çıplak..

17 Eylül 2011 Cumartesi

Islık Cinayeti

İllegal ses alışverişi yapan iki sevgili gibi
birlikte tutuklanırken
birinin krallığına ıslık cinayeti çökedursun
ötekininse polis, siyah saçlarına giriş vizesini
çoktan almış cop darbesiyle!
 

Biri yeryüzü ile yüzüm arasında duruyor
sesi düşüp kırılsa diyorum
sorgusunda kokuşmuş bir gök haritası çıksa
haritada yeryüzü karalanmış
sorguda yüzüm karalanmış..
 

Tanığı yok cinayetin!


Sesimin sorgusu bitince balistiğe gönderilecek
balistik raporunda ararım önce kendimi
üzerime ıslık dökülmüş, sanki yanmışım..
 

Cinnet öykülerinden çıkarın artık bizi
masum yerlerimize dokunun
yıllardır kavgasını verdiğimiz
şiirdeki kavga tadına bulaşırken ellerimiz
potansiyel bir aksesuardı yalnızlığımız..


Yalnızken biz ilk sorgumuzda
mutluluğa intihar müsaitti
ve zirvesine kar değil
durup baş eğmesi bıraktık
küskün bulutlar gibi..

 
İlk sorgumda
sesindeki uğultuya kapılıp
ıslık cinayetlerimden birini anlattım
tempo verirken hayata üniforma!
 

Resmi geçitte takılan
şiddetli gereksinim kapımı çalar çalmaz
özel kuryelerin çantalarında
tedirgin baykuş sesleriyle doluydu gece
yalnızlığın yemin töreninde
olağanüstü hal ilan eden
erken gelişmiş, solukla okşanan
çekici bir katil gibi
bıçak kadar serin
annemin yüreğini yedim
sinirliydim
her teknenin adı olur da
sevişmenin tadı olmaz diye
 

Yalnızlığın kıyısındaki evde
çok sayıda ağaçken biz
tek bir rüzgara boyun eğdik..

 
Annemin
kızılderili hüznünü sıyırıp aşk zerk etme vaktiydi
eskimo büyüğünün ölüm yolculuğu gibi
yakası açık küfürler savurmuştu hayata
dedim ya, sinirliydim..

13 Eylül 2011 Salı

Kentakide oturan dostuma yazıyorum..

Bu sefer Kentaki'de oturan dostuma yazıyorum.

Sızılarını yazmış olmasını istediğim bir mektuba sahip olmayı isteyerek.
-ama buradan duyulmuyor sesin-le başlayan mektuplar yazmışım habersiz.
Ben sigortadan bahsettiğimden beri kırılgan olduğunu gizleme boşuna.
Bir yerlere tutunmalı insan. Sigortadan daha iyisi yoktu, inan bana.
Senin için ve benim için iyisi bu.
Paralı ve yaşı geçkin bir ihtiyar olmalıydım herhangi bir filmden kalma.
İyileştirme gücünden ve etkinden yeterince faydalanmış fabrika bacaları
buna tamam ama pazar postasında hiç köşem olmadı diye de yakınma boşa.
Mektupların ardı arkası kesilmedi sonra.
Tek fark atılmayan bazı mektuplara sahip olabiliyor insan.
Bu güvende hissetmek için.
İzmit'te tren var demiştim ya işte.
İçimin ağırlığını oraya kadar götürmüş,koftiden.
Körfeze dökülmüşüm gecenin karasında her yer Afrika bana,
bilirsin sızdım mı duyulmaz sesim..

YAZIK!

Karmaşa ve kibirin mukayese edilebilirliği üzerine sabunsal kayganlık hissi.

İçimin uçarılığı.
İnsanın gaz hâli.
Kıçtan uydurulan hengamem..

Çatı arasından kıtalar arasına yapılan yolculuğun günlüğü.
Seks partileri ve el değiştiren güç dengesi.
Alt-üst olmanın içi dışı bir olmakla olan akrabalığı.
Kurşunun ve sevginin insanda bıraktığı naçizane iz…

Her gece sayısını bilmediğim birçok şey düşündüm, birçok şey hissettim.
”şey” kelimesinden başka hiçbir şey’in tarif edemeyeceği şeyler…

Kadınların tende bıraktığı izi takip et: telaffuzu zor bir deniz kıyısı, yaşlıca ve çökmeye yakın.
Sonra bir ademle tanıştım hayatım değişti tripleri.
Bilirsin bu gençlik sadece yürüyor, ellerinde sevda yanıkları.
İhtiyarlayıp cebimde ve beynimde baba yadigarı bir şey kalmayana dek yürümek istiyorum şimdi.
Yeni bir sigara bırakma etkinliğine katılmak.
Böyle zamanlarda parmak uçlarım daha güçlü ve kırılgan oluyor.
İçimin sisle kaplandığından haberdar değil miyim sanıyordun yoksa.
Yazık!

10 Eylül 2011 Cumartesi

kelime karpuzunun kıçını avuçlayın..



normalde anlatmayı hiç sevmem, kuru gürültü oluyor çok laf.

kelimeninde karpuz gibi kıçını avuçlayıp tadını anlamak elden gelmiyor..
böyle olunca durum dilden dile süregeliyor..
film sahneleri başıma gelsin diye film izleyip sonra başına gelme tehlikesi olunca korkunç geliyor insana..

gerçeğin rengi kırmızı olsa gerek,
öyle olunca da sükut denilen sahte hazineyle donatıldığını sanıyor insan..
ne konuşmak fazla ne de susmak.
yeterincedir her şey zaten.
yetmediğinde hırçın ve yırtıcı olabilirim.
batistuta benim idolüm,
az konuşup çok gol atmıştır kendileri zamanında..

9 Eylül 2011 Cuma

Tanrı'nın Elleri..


Tanrı'nın Elleri..

amorti

....Ver elini sevgilim,


kendi kendini amorti eden tek şey: zaman... Tükenir tükenmez bir yenisiyle değişiyor...

Ver elini. Çünkü kırlara çıkacağız bugün.Küçük çocukların gözlerinde gülücük, cezaevlerinde bayram görüşmeleri, huzurevlerinde gerçekten huzur olur belki bu bayramda... Şekerli bir bayram, rengarenk... Vaktim var, seni kırlara çıkarıp dağın tepesinden elini aşıracağım. Güneşin alevden saçlarına dokunup, bir yangından mutluluk iksiri damıtacağız... gelirsen tabii... elini verebilirsen... Ve kolunu kaptırmazsan çarklarıma, dudaklarımdaki hüznü bile bulaştırmam ellerine..

Bırak sevgilim, bırak saçlarımı... Ellerini ver...

8 Eylül 2011 Perşembe

Akşamüstü tedbir amaçlı güneşi batırdığımda
yalnızlık sızmasın diye odana
tufana ve şuaya sığınıyorum
ne olur yık beni,beni vur, beni ov..

dua

Tüy dökücü kremin kayıp ilanında bulduğu bacak arası kıllarıma inat

cesedine oynuyorum son duamı.. göğsün çıksa da falda kalbime
ölmek için fazla engebe..!


Sahipsiz bir dua bu dilimdeki
memelerimi güneşe salıp, en yüksek dozda yakın n'olur!
ve ovun elbette, tutmazsa aşısı aşka bu duanın
inancını yitiren bütün meleklere
kirli çamaşırlarımı imzalayıp verebilirim..

7 Eylül 2011 Çarşamba

Takım savunması önemli miydi mahalle maçlarında..


Biraz Soyunsan Hallolacaktı Her Şey…



Mahalle takımına seçilen çocuğun heyecanıyla kıyasla temennilerini
ve anla hiçbir dileğin gerçek, gerçeğin tarihsel değişim sürecine denk düşmeyeceğini
içini çekerken yuttuğun cehenneminden seslenip içime
yangınlar başlatan duyarsız kibrit çöpüne sinerse korkuların
ben de anlarım, bahçemde ağaçların gölgesinde uzanmanın erdemini


İçinde ki bağışlanmış irakua bakiresi rahiplere soyunur diye ödüm koparken
ihbarsız hiçbir cinayet kalmazdı ormanında teninin
bakir adamın çektiği kendini tatmin kadar gerçek olamaz mahalle takımı
konuştuğumuz kelimeler bile mutlu olabilmeliydi biz dövüşürken
inanmak istemiştim sadece bir iç çekiş esnasında yuttuğun cehennemin varlığına
hem kim bilebilirdi ki bir gün bütün bunların hesabını sormak için dönebileceğini
öyle mevsimler atlatmıştın ki
kaç yıl yaşadığından çok kaç mevsim yaşadığın daha önemliydi benim için
mevsimler değişirken ben ev değiştiriyorsam
bu mekanla olan kavgamın başlangıcı
seninle alakası yok hiçbir gök gürültüsünün ve ışık taşıyan hamal yıldızların
ki onlar meteliğe kurşun attıkları günleri çabuk aştılar
şimdilerde terlerini silen, bıyıkları yeni terleyen kölelerce
inkar edilip, gerçeği bir ıssız ada yolculuğu olarak tanımladılar.


Kalbine adres sormuşken kurşun, nasıl terlemişse cesedin
bilekleri ve bildikleri birbirine denk iki ayrı gökyüzünde
uçmanın erdemli bitişi: ölüm veya iniş demiyorum
ölmek de inmek de kalpler için, bir anjiyo her şeyi halleder böyle durumlarda
sen suskunluğun çırasıyla kanlı külotunu yak, alevlensin yarığın
bunu bile beceremezsen git kendini becer
bu becerilerine güvendiğim kadınsı tavırlarına tapmamı sağlayacak
kaç tane meyve ağacı varsa evin önünde hepsinde ayrı tatlar bırak
kiraz ağacında siyah sutyenin, erik ağacında çocukluğun çıkacak diye karşıma ödüm kopsa da
saçlarına gizlenen yüzünü ararken ellerimle, nasıl yorgun düştüğümü bilirsin!


Öpüşümü hatırlamazsın belki, arayışımı hatırladığından eminim
aynı denizi taşladık bakışlarımızla
o gün, bir Pazar mavisine sermişken bütün huzurumuzu
neydi bizi öyle uzak diyarlara düşüren
inanmıyorum artık yolların birleştirici gücüne
o kadar çoklar ki hangisine girersen gir hiçbiri benim yoluma çıkmayacak
ne fenasın
biraz soyunsan hallolacaktı her şey
gökyüzü ibadetini bitirip, dünya donakalacaktı güzelliğine
yine de kimse görmeyecekti ak tenini
asansör yolculuğunun hiç bitmemesini istediğim o vakit,
hani eve dönüş yolunun sessiz sedasız kahramanlarının utangaç suratlarıyla birbirine sokulup öpüşmelerini ve yalnız kalmalarını sağlayacak tek vasıta: asansörün…


Tenlerimiz arasında ki çekim gücünü anlatmışımdır sana
parmak uçlarında gezmeyi bırakan her yetişkin gibi
göğüs uçlarımda gezinmeye başlamanı beklerken
saçlarından yüzünü ayırıp ellerinle, ellerime inat
bir güneş yılı sonra başucumda kan festivalleri düzenlemene gerek yoktu
hem hiçbir avuca sığmaz duaların sevgilim
prefabrik gözlerin var diye sevinmiştim, dünyanın sığabildiği
hani biraz okşasam duvarın dökülecek diye ürktüğüm
korkunun bile ecele faydası yokken, yokluğunun faydası olabilir mi?


Şimdi toplu ölümleri yüceltirken duaya açılan gözlerin
prefabrik bir ceset geçecek yanından
sakın dona kalma damarımdaki aşk gibi
cehenneminle takas etmek için
içime alacağım seni…

6 Eylül 2011 Salı

pas* kaos* maymun* kumbara* yok daha neler..














(..

Reşit olmayan gerilla ateşi başımdaki kaos

Bu hiçten daha az bir şey olmalı
İç savaştan geriye kalan
Ne olursa artık, ağzı tüten silah koksun yeterdi
Narın erotik melankolisi, metafiziğin skandal sandalı
Sis heykeli ve flamalar: kök sanatı – kan şekeri
Burası hafriyat sahası
Şelaleler arka fonda: sus sanatı ve havari fişek gösterisi
Duygusal vebanın uzaylı yeşil tebaası
Fırtına düdükleriyle kazanılan penaltı atışı: binbeşyüz (€) yüro
Kurutulmuş çocukluğumdan bütün bu haz ayinleri
Iskartaya çıkarılmış yaşamın ikiz görüntüsünün sığabildiği
Maymun kumbaralar.

..)

3 Eylül 2011 Cumartesi

teninle konuşmak



bazı şarkılar zarfın içine sığmaz..

Spastik günü tedavi etme metotları

Taş heykellere ateş suyu ısmarladıktan sonra, iki doz gönül tohumu dikin etinize. Harla kavurun gerektiğinde, yetmezse katran karasına bulayıp gözleri kemirilen bir şahinden alın gagasını. Uzun zamandır üç bin metrenin altına inmeyen günün babası, ellerinde zorla zaptettiği bir emziğe oynaşan düşüncelerini buluyor. Şahin gagasına takılan göz değmelerini spastik evladına iç çekmeleriyle güne eş bir kahkaha sunacak, az sonra..




'dünya yetmiyor bazen, her an gidebilirim'

2 Eylül 2011 Cuma

savaşları kaybetti!m

Herkes doğruları söylüyor, bir ben yalancıyım. Gerçek/tenim. Nerden geldiğini bilmek huzur verir mi hiç insana. Gittiği yeri bilmedikten sonra. Az gelişmiş ülkenin az gelişmiş insanı olmak. Durmadan olmak. Hep bir şey olmak. Şey'ler beni delirtiyor demişmiydim. Fichte yalan söylemez : Kişi, eylemlerinin toplamıdır." Felsefeyi sev ama koparma gerçeğinden. Bütün gerçekler bir arada demetmiş. Çözmek sıkıcı, yorucu. Trenler var ve onlara istasyonlar. Ben var ve duraklarım. Varım, buna inanmak veya sanmak. Sanıyorum. Yerinden kalkmak gerekir çoğu zaman, kişi olmak için. Eylem: oturma eylemi.

Sevgilim gerçek bina ederdi. Çırpınıyordum, ellerim güçsüz. Sokaktan bahsettim inime doğru seslendim. Yankı. Yankı yanıkları.

Bütün savaşları kaybettim.
Suya inan sen yine de..de de de..
Zarf,İki renksiz duvar.
İnime denk. Bazen olunca adımımda, aksak ve şeffaf içim.
Su kaçağı, boğulma hissi, sis batağı artı muhteva.
Herbiri birbirini izleyen nice misket yeşili.
Avcum niçin kirli olabilir ki başka.
Su sızmasa inime, sesim geçecek bir molayı.
Mevsimden midir ne, biraz solgun bakışım. İçi dışı bir değilim, kimse öyle olmazdı.
Durmak, durulmak değil artık.
Solgun gün batımının rengi biraz kasetten dinlediğin şarkı sesi.
Kızılok ve Ortaçgil dinleme düşü. Az olsa. Sırayla.
Su kaçağı deniz kokusu getirse-boğulma hissi, bütün sokaklarım sana doğru.
Sensiz olmaz gibi bir şeyler. Olsundu.
Bir harmandım bu akşam.
Şarkılar var dinlemeden andığım şarkılar. Tanımadan sevdiğim kadınlar demiştim ya işte öyle.
Belkide onlar şehirdi. Mühim olan sevmekti.ti ti ti..

sevgiyle küçülmekten korkma

-Sevgiyle küçülmekten korkma- diye bir öğüt hatırladığım günden beri içimde bir burukluk ki sorma.

Bir şeyleri alabilmek için rehin bırakılması gereken bir şeylerim var mı sahiden,
kimliğim tamam ama benim değilmiş gibi
Naftalin basmayı sevdiğim içimin limanları..

Ayrım yapamayan bir yanı oluyor insanın, gerçeği.
Sonraları gerçeği bir ihtiyar heyeti üyesinin iskemlesi olarak kullandığında şaşırma gibi bir gereksinim

Birlikte yürümeyelim diye bu dar yaşamlar..

Severek okuduğum kitap isimlerim vardı benim:
*bir sen yakınsın uzakta kalınca-gibi..

Fazla içe çekilen denizler gibi olduğumdan için bir önemi yoktu.
Sevgiyle küçülürdü her iç.
Bütün tavırların son basamağından rahat bırakabilirsin kendini..
Bırakmanın yönü mü olur?
Bir salıştır, nefesi özgür.

Tütsüdür akşamın mezarında..da da da..