25 Ekim 2011 Salı

Pas sarısı kaos söylentileri

Kaprisi diyete durmuş vardiya amiri kadar
Başka kim mahpus ki başka içlere
Naftalin basmayı sevdiğim teniydi yalnızlık ölülerimin
Bu kötü: belki çığ düşer elime
Harç olmuş tek duanın duvardaki yansımasıyla
Paranoyanın öte ucuna çıkıyor gölgem, boy verince su…

Revaklı ahşap saçlarıma tüneyen cennetin leşine rağmen
Egzama korkusundan türemiş kadın kokusu solumaktan geliyor bilincim
Bu-kişisel düş uzamı- göğüs çatalına dudak serinliği çöküşü.
Bir iç çöküş esnası enkazı.

Reşit olmayan gerilla ateşi başımdaki kaos
Bu hiçten daha az bir şey olmalı
İç savaştan geriye kalan
Ne olursa artık, ağzı tüten silah koksun yeterdi
Narın erotik melankolisi, metafiziğin skandal sandalı
Sis heykeli ve flamalar : kök sanatı – kan şekeri
Burası hafriyat sahası
Şelaleler arka fonda: sus sanatı ve havari fişek gösterisi
Duygusal vebanın uzaylı yeşil tebaası
Fırtına düdükleriyle kazanılan penaltı atışı : binbeşyüz (€)yüro
Kurutulmuş çocukluğumdan bütün bu haz ayinleri
Iskartaya çıkarılmış yaşamın ikiz görüntüsünün sığabildiği
Maymun kumbaralar.

Elbet kaypak olmalıydı asalet denilen şey
Hakeza delik deşik edilmiş hasretleri gemilerin
Olgun bir sızandı işçi marşları, yontulmuş kin ve edinim
Saat kulesi suresi, yol dediğin izbe olmalı çok zaman
Kent meydanına çöken dilenci duasından anlaşılmalı
Bir çocuğunuz olacak haberi
Bu bile piç
İhtimal dahilinde ölmenin vakti
Kabri geniş olmayacak sanma ölünün
Her yere sığacak kadar ölür bir ceset

Sonunda ilmiği buldum kan vermeyecek sesim!

22 Ekim 2011 Cumartesi

taptaze, en az yeni doğan bebek gibi uyandım
evini yeni boyayan bir adamım
ve sizin umutlarınıza sürtünürken incittim
özür mü? - pek adetim değil
yanılan ve yenilen olmak güzel
elimde uzayan bir gün
ve tırnak dışında bir şey kalamayana dek
elbette sürtüneceğim bir kedinin
eteklerine sürtündüğü gibi
susuşun isyan olduğu günlerin anısını da sırtıma alıp
hiç kimsenin doğmadığı bir günde
doğar doğmaz bu güneş
yanındayım
ki yanına gelirken bir samancı kamyonunu durduracağım
samancının seyrandır dünyası
sana geçici bir saman renginden
yeşile nasıl dönerse bukalemun öyle geleceğim
hala geleceğim diyebilmek güzel de
içimde yeni boyanmış duvarım var
spatulayı alıp kazısan beni
dişlerim daha beyaz olacak
kemiklerime bile dokunmana izin veririm
bu sefer, tarihin tozlu sayfalarından çıkıp gelebilirsem
haçlı seferine çıkan Cesar 'dan önce davranabilirsem
ya da ödünç alabilirsem cesaretini en baştan
daha erken olabilir belki gelişim
ama ne olur bugün 

otoban gişesinden ışık hızıyla geçen aşktan ücret almayın!! 

7 Ekim 2011 Cuma

En/gebe Şiir

Bu arsız coğrafyada bir ben varım sesine esmerlik düşen
bekler gibi dururken her yolcu
nedense üşümüş gibi birazda
sanki sımsıcak sarılmayı unutmuş giysilerim
garın uzun bekleme yolunun tavanında ışık sıraları ve
kenti bir uçtan öbür uca yürümek düşüyle sarmaşdolaş
ve korkuyla sürmelenmiş gözlerim tedirgin bezgin
dilimde tek bir söz eskimemiş:her daim

Tanrı hayatta olup buna şahit olabilseydi
akşamı getirebilseydi avuçlarıma ansızın
hatırlatsaydı her erkeğin kaybedecek kadını olması gerektiğini..

Bu çağda savaşları kaybedecek kadını olmayanlar kazanır
böyle diyorlar fısıldarcasına ve mülteci bir sis iniyor dağdan kente
örtüsünde rengine ibadet eden kent resimleri
atlaslardan taşan mavilikle elele
ve diyorlar ki bir başka çağ gelmeyecek en/gebe kıyılarına şehrinin
mavinin dokunduğu her yer delik-deşik neden
buna bir çare düşünmeli tarih denilen bilici..

Beklenip anlatılsın yolculara küllenmeden cesedim
-geçmişi elinden alınanın geleceği de elinden alınmalı rüyası
istasyonunda kent meydanında şehrin
ve tamamen kemirmeden beynimi bu onarılmaz ur
anlatılsın, anlatılacak ne varsa...

5 Ekim 2011 Çarşamba

En/gerekli Şiir

Ses ve soluğum şimdi, çökmüş geceye kattı iftiharın kaypağını
belki nedensiz bir ihtivadır kırışık yüzüm
yüzüne baktıkça kararan
heybetim belki arduvaz değil
yapışacak bir pelte dildi söz ve kaygan
sayısız telaşa soyunmak varken ense kökünde
sayısız pencerelerde akseden çığlığın kararlı adımları
en/gerekli zamanlarda gözünde beliren dil ve diş lekeleri
işte çatlayan hırs demetin
işte beklenen ve hiç gelmeyecek gölge nöbeti, sayı basamağı
topaç topaç...

Buraya şu köhneye gizlenmiş dilinden bir aman
çatlasın duvar, işte hazırlanan harç ve boya
ve aidatı yaşamın kül rengi orta yerinde odanın
durmadan ve her daim burada..

Dilinin harca bulayıp kuruttuğu çöldeysem artık
kuyular açıp derin gömülmüş magma ve sıcağa gebeyim sonra
el pençenin hissiyatında bir muhteva giz, en az tek sıkımlık can
özbeöz kıkırdak bakan dağın koptuğu yerden seslenip
sis istedi ve kül yoktur dedi erkek
hep bir ağızdan bir kadını düşünüp
babaların öldüğü yaşa geldi girdap
kadın anne olup dedi: ölüler ağır olur kalanların omzunda
irkildi dili..durmadan ve her daim tütüne dadandı gecenin fişi
tortuya yoldu zırhına apis öküzü saplanan dünya
kadındı erkek olan
ve göç çöleydi bir tortu için..

oraya, katlinin havzasına kurulmuş bir değirmen
öğüt kokan avuçlarına bulanmış körpe tekzip
kovanında tek mermi kardeşi çekirdek, vurulası yalnızlık
mahalle duvarlarında kısık sesli iftihar
dem vuruyor, bir ağızdan -durmadan ve her daim orada
düşüyor dilindeki tetik uzaktan..

Sesinin dalgasına kapılmış köhneysem artık
puslu ve sisli bir tarifi olmalı uzağın
geceye kanmış, kıvrılıp yatmış en/gerekli bir soru..