7 Eylül 2011 Çarşamba

Takım savunması önemli miydi mahalle maçlarında..


Biraz Soyunsan Hallolacaktı Her Şey…



Mahalle takımına seçilen çocuğun heyecanıyla kıyasla temennilerini
ve anla hiçbir dileğin gerçek, gerçeğin tarihsel değişim sürecine denk düşmeyeceğini
içini çekerken yuttuğun cehenneminden seslenip içime
yangınlar başlatan duyarsız kibrit çöpüne sinerse korkuların
ben de anlarım, bahçemde ağaçların gölgesinde uzanmanın erdemini


İçinde ki bağışlanmış irakua bakiresi rahiplere soyunur diye ödüm koparken
ihbarsız hiçbir cinayet kalmazdı ormanında teninin
bakir adamın çektiği kendini tatmin kadar gerçek olamaz mahalle takımı
konuştuğumuz kelimeler bile mutlu olabilmeliydi biz dövüşürken
inanmak istemiştim sadece bir iç çekiş esnasında yuttuğun cehennemin varlığına
hem kim bilebilirdi ki bir gün bütün bunların hesabını sormak için dönebileceğini
öyle mevsimler atlatmıştın ki
kaç yıl yaşadığından çok kaç mevsim yaşadığın daha önemliydi benim için
mevsimler değişirken ben ev değiştiriyorsam
bu mekanla olan kavgamın başlangıcı
seninle alakası yok hiçbir gök gürültüsünün ve ışık taşıyan hamal yıldızların
ki onlar meteliğe kurşun attıkları günleri çabuk aştılar
şimdilerde terlerini silen, bıyıkları yeni terleyen kölelerce
inkar edilip, gerçeği bir ıssız ada yolculuğu olarak tanımladılar.


Kalbine adres sormuşken kurşun, nasıl terlemişse cesedin
bilekleri ve bildikleri birbirine denk iki ayrı gökyüzünde
uçmanın erdemli bitişi: ölüm veya iniş demiyorum
ölmek de inmek de kalpler için, bir anjiyo her şeyi halleder böyle durumlarda
sen suskunluğun çırasıyla kanlı külotunu yak, alevlensin yarığın
bunu bile beceremezsen git kendini becer
bu becerilerine güvendiğim kadınsı tavırlarına tapmamı sağlayacak
kaç tane meyve ağacı varsa evin önünde hepsinde ayrı tatlar bırak
kiraz ağacında siyah sutyenin, erik ağacında çocukluğun çıkacak diye karşıma ödüm kopsa da
saçlarına gizlenen yüzünü ararken ellerimle, nasıl yorgun düştüğümü bilirsin!


Öpüşümü hatırlamazsın belki, arayışımı hatırladığından eminim
aynı denizi taşladık bakışlarımızla
o gün, bir Pazar mavisine sermişken bütün huzurumuzu
neydi bizi öyle uzak diyarlara düşüren
inanmıyorum artık yolların birleştirici gücüne
o kadar çoklar ki hangisine girersen gir hiçbiri benim yoluma çıkmayacak
ne fenasın
biraz soyunsan hallolacaktı her şey
gökyüzü ibadetini bitirip, dünya donakalacaktı güzelliğine
yine de kimse görmeyecekti ak tenini
asansör yolculuğunun hiç bitmemesini istediğim o vakit,
hani eve dönüş yolunun sessiz sedasız kahramanlarının utangaç suratlarıyla birbirine sokulup öpüşmelerini ve yalnız kalmalarını sağlayacak tek vasıta: asansörün…


Tenlerimiz arasında ki çekim gücünü anlatmışımdır sana
parmak uçlarında gezmeyi bırakan her yetişkin gibi
göğüs uçlarımda gezinmeye başlamanı beklerken
saçlarından yüzünü ayırıp ellerinle, ellerime inat
bir güneş yılı sonra başucumda kan festivalleri düzenlemene gerek yoktu
hem hiçbir avuca sığmaz duaların sevgilim
prefabrik gözlerin var diye sevinmiştim, dünyanın sığabildiği
hani biraz okşasam duvarın dökülecek diye ürktüğüm
korkunun bile ecele faydası yokken, yokluğunun faydası olabilir mi?


Şimdi toplu ölümleri yüceltirken duaya açılan gözlerin
prefabrik bir ceset geçecek yanından
sakın dona kalma damarımdaki aşk gibi
cehenneminle takas etmek için
içime alacağım seni…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder